Kasabaya yeni atanan kaymakam, doktor ve jandarma komutanını tımarhanede esir alan deliler, içlerinden üç kişiyi mezkûr şahısların yerine geçirip kasabaya yollar. Yeni Kaymakam, kasabada yoksul halkı sömürenlerin tezgâhlarını bozar. Bu durumu kabullenemeyen kasabanın zenginleri, kaymakamdan kurtulmak için çeşitli yollar deneyecektir.

Necati Cumalı'nın aynı adlı eserinden uyarlandı. Anadolu'da suyun ve kadının önemi çok büyüktür. Film suya ve kadına sahip olmak için çalışan tütün işçilerinin zorlu çalışmasını perdeye taşıyor. Filmde Osman'ın hapse giren kardeşinin karısına sahip olma isteğini izliyoruz. Türk sinemasının ilk uluslararası ödülüne Susuz Yaz sahip oldu ve sinemamızın dünyada tanınmasında epey etkili oldu. Fakat film üzücü bir şekilde bir dönem yasaklarla karşılaşmış, ancak ödüllerin ardından yerli izleyici ile buluşabilmiştir. 1964 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanan Susuz Yaz, 61. Cannes Film Festivali’nin “klasik filmler” bölümünde gösterildi. Gösterimden önce filmin tanıtımını Fatih Akın yaptı.

17 yaşındaki Azeri Latif, Tahran'daki bir inşaatta ameledir. Aynı inşaatta kaçak olarak çalışan bir Afganlı iş kazasında yaralanınca Latif'in hayatı da beklenmedik bir yön alır. Sakatlanan işçinin yerine oğlu Rahmat çalışmaya başlar. Kalabalık ailesini geçindirme derdindeki bu çekingen genç, bir süre sonra istemeden de olsa Latif'in kantindeki işini elinden alır. O andan itibaren Latif, Rahmat'a karşı büyük bir kin beslemeye başlar. Ancak bu büyük kin, bir sırrın açığa çıkmasıyla büyük bir aşka dönüşecektir.

Almanya'da yaşayan 40'lı yaşlarındaki Cahit ile genç Sibel intihardan vazgeçmiş 2 insandır. Psikoloğunun yardımıyla sorunlarını bir nebze de olsa yenmeyi başaran Cahit, Sibel'e yardım etmek ister. Sibel'se çıkış yolunu evlilikte arar ve eşi doğru dürüst tanımadığı Cahit olur. Aynı evde yaşamaya başlayan Cahit ve Sibel arasında kaçınılmaz bir yakınlaşma başlar.

Ben kimim ve neyim – Alman mı yoksa Türk mü? Bu soruya altı yaşındaki Cenk ikilem arasında kaldığı için kendisine soruyor. Kimse onu futbol takımına almak istemiyor. Ne Türkler ne de Almanlar. Cenk’i teselli etmek için 22 yaşında olan kuzeni Canan dedeleri Hüseyin’in hikayesini anlatıyor. 60’li yılların sonunda bir Türk işçisi olarak Almanya’ya gelmiş, sonra da eşini ve çocuklarını yanına aldırmış. O zamandan bu yana çok zaman geçmiş ve Almanya onların yeni vatanı olmuş. Bir akşam aile fertleri hep bir arada iken Hüseyin bir konuşma yapar. Onlara Türkiye’de bir ev aldığını ve herkesle birlikte es vatanlarına gitmek istediğini söyler. Yalnız birilerinin aklında bir soru işareti oluşur: Benim gerçek vatanım neresi? Fakat tepkiler fayda etmez, sonunda bütün aile Türkiye’nin yolunu tutar. Yolculuk hatıralarla, kavgalarla ve barışla başlar. Ama bu yolculuk hiç beklenmedik biçimde değişir…

Haylaz, çapkın ve gönlünün estiği gibi yaşayan bir genç olan Tarık (Tarık Akan), günün birinde ablasının evine gelir. Ablası (Neriman Köksal), zengin bir iş adamıyla (Ali Cağaloğlu) evlidir. Kocası, hala bir iş sahibi olamamış kayın biraderini pek sevmemektedir. Genç adam, buna rağmen eve yerleşir. En iyi anlaştığı kişi sevgili yeğenidir (Murat Erton). Derken, yeğeni için özel bir öğretmen (Hale Soygazi) tutulur. Bu genç ve güzel kadınla genç adam arasında ilişki başlar. Bu ilişki, önce tartışmalarla kendini gösterir, derken araya sevimli yeğen girer.

Ailesinin rahat bir hayat sürmesi için işlemediği bir cinayeti üstlenen bir adamın hikâyesini anlatır. Hasan, Cemal Bey'in konağında bekçi olarak çalışmaktadır. Kazandığı para ile ailesini geçindirmekte zorlanır. Cemal'in oğlu Yalçın, kumar borcu sebebiyle bir adamı öldürür. Cemal, oğlunun cinayetten hapis yatmasını istemez. Bu sebeple Hasan'a cinayeti üstlenmesini teklif eder. Karşılığında ailesine bakmayı vaat eder. Çaresizlikten ve yokluktan bıkan Hasan, bu teklifi istemese de kabul eder. Ancak Hasan'ın hapse girmesi ve Cemal'in ölümü, yeni felaketlerin başlamasına neden olacaktır.

Yüzyılları aşan evrensel barış, kardeşlik ve aşk düşünceleriyle tüm dünyada geniş kitleler tarafından sevilen ve saygı duyulan, büyük felsefi düşünür, Mevlana Celaleddin-i Rumi filmin ana konusunu oluşturmaktadır.Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin yaşamı ve felsefesi üzerine kurgulanan filmde aşk, ney ve sema üçlemesi yer almaktadır.Tüm dünyada altı farklı ülkede çekilen film, ilk defa UNESCO ve Birleşmiş Milletler Merkezi’nden destek alarak özel izinler ile çekimler yapılarak tamamlandı. Yapım aşamasında ilk defa tüm dünyada farklı coğrafyalardan elliyi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacılar ile görüşülmüş, canlandırma ve animasyon sahneleriyle 13.yy’ın dokusu ve havası yansıtılmaya çalışılmıştır.

İki kız kardeşin aynı adama âşık olması konu edilir. Ünlü şarkıcı İbrahim Tatlıses bir süreliğine konser vermek için İzmir’e gider. İlk gün bir hayranı tarafından takip edilir. Daha sonra başka bir hayranı kendisine çiçekler gönderir. Bir süre sonra İbrahim kendisini takip eden hayranıyla bir aşk yaşamaya başlar. Aynı zamanda kendisine çiçek gönderen hayranıyla da vakit geçirir. Konser turnesinin son günlerinde iki hayranının kardeş olduğunu öğrenir. İbrahim kendisine âşık olan iki kardeş arasında kalacaktır.

Kaynak işçisi olarak çalışan Fikret, Hülya ile aynı mahallede yaşar. İkili evlenmeye karar verir. Bu sırada, Fikret’in Almanya’da işçi olmak için yaptığı başvuru da olumlu sonuçlanmıştır. Ancak Hülya’yı yalnız bırakmamak için gitmekten vazgeçer. Hülya ise gitmesi için bir şekilde Fikret’i ikna eder. Fikret gittikten sonra ise hiçbir şey Hülya’nın plânladığı gibi gitmeyecektir.

Orhan, minibüs şoförlüğü yaparak geçimini sağlayan bir gençtir. Belgin ise mahalleye yeni taşınan zengin bir ailenin kızıdır. Orhan bir kavga sırasında ona yardımcı olan Belgin’e âşık olur. İkili kısa sürede yakınlaşır. Fakat Belgin, Orhan’a ailenin hizmetçisi olduğunu söyler ve kendini Hacer olarak tanıtır. Belgin’in babası kızını zengin bir ailenin oğlu olan Nejat ile evlendirmek istemektedir. Ancak Belgin'in gönlü Orhan’dadır. Amcası Hulusi ise bir yandan Belgin’e yardım etmeye çalışırken, diğer yandan Orhan ile arkadaş olur. Hulusi’nin de yardımlarıyla Belgin, Orhan’a sırrını açıklar ve babasına karşı gelir. Fakat Orhan’ın öğrendiği bir sır ikilinin arasını bozacaktır.

Annesi onları terk ettiğinde Ayşegül daha küçük bir bebektir. Babası onu da alıp bir dağ kulübesine taşınır. Kızını burada, şehirden uzakta yetiştirecektir. Küçük kız, babası ve ormancı Ali’den başka kimseyi görmeden büyür. Derken bir yabancı gelir dağa. İflas etmiş genç işadamı, kafa dinlemek için aşağılarda kamp kurmuştur. Babası Ayşegül’ün o civara gitmesini yasaklar. Ancak meraklı kız, daha ilk günden yabancı adamla tanışır. Metin, iflas edince nişanlısı Leyla tarafından terk edilmiştir. Sadece şehre değil, kadınlara da küsmüştür. Ancak babası talihsiz bir kaza geçirir. Babası ölürken, Metin’e kızıyla evlenmesini vasiyet eder. Hayata küsmüş genç adam, itirazsız bu ricayı kabul eder. Ancak Ayşegül hiç de tahmin ettiği gibi bir kız değildir.

Ali, sınırda kaçakçılık yapmaktadır. Haydar Ağa kendisi için çalışmayan Ali’ye engel olmaya çalışır. Ağa’nın kâhyası Osman ve adamları, Ali’yi döverek ıssız bir yere terk ederler. Hatice Hanım, Ali’yi kurtararak çiftliğine götürür. Ali'yi, Osman’dan intikam alması için de zorlar. Ali, bir gece Osman’ı öldürür ve hapse girer. Osman’ın yetim kalan torunu Zeliha, bir akrabasına verilir. Vicdan azabı çeken Ali, hapisten çıktıktan sonra Zeliha’ya yardım etmeye çalışacaktır.

Belgin’in annesi Gülçin yaşadığı yoksul hayata dayanamayıp evi terk eder. Babası bu durum karşısında hastalanıp yatağa düşer. Bir gün annesinden mektup alan Belgin, onu bulmak için İstanbul’a gider. Fakat mektupta yazan adreste kimseyi bulamaz. Belgin, evlerinde misafir kaldığı ailenin yardımıyla annesini bulmaya çalışacaktır.

Orhan ile Nevin evlenme planları yapmaktadırlar. Fakat evlenmelerine mani olmak isteyen yakınlarından habersizlerdir. Orhan’ın kardeşi Muzaffer Nevin’i, Nevin’in üvey annesi Aliye de Orhan’ı sevmektedir. Orhan’ın kendisini defalarca reddetmesi ve Nevin ile nişanlanması Aliye’yi çılgına çevirir. Bunun üzerine Aliye, Muzaffer’i de kardeşi Orhan’a, Orhan’ı da Nevin’e karşı kışkırtır. Olanlardan habersiz olan Orhan, Nevin’i terk eder. Ancak zamanla yaşananların arkasındaki bütün gerçekleri açığa çıkaracaktır.

Binbaşı Kemal, Harbiye Nazırı Halil Paşa’nın yaveridir. Bir gün paşanın kızı Şükran ve arkadaşları kendisine bir oyun oynar. Bu oyun vesilesiyle karşılaşan Kemal ile Şükran sonunda birbirine âşık olur. Şükran ve Kemal, Yeşil Köşk’ün lambası yandıkça birbirilerini seveceklerine söz verirler. Ancak Dâhiliye Nazırı Osman Paşa, Şükran’ı oğluyla evlendirmek ister. Kemal bunu öğrenince o sırada patlak veren Yemen Savaşı’na katılmak üzere Arap yarımadasına gider.

Zeki, hasta annesine bakabilmek için uğraşan yoksul bir gençtir. Annesinin ilaçlarını alabilmek için sürekli çalışır. Kumara düşkün ve sarhoş kardeşi ise ona hiç yardımcı olmaz. Kardeşi, Zeki’nin bakkal dükkânını satarak kazandığı parayı arkadaşlarıyla harcar. Bu sırada mahallelerindeki köşkü zengin bir aile satın alır. Yeni taşınan ailenin babası, kimseyle konuşmayan kızı Leyla’nın hasta olduğunu düşünür. Leyla’nın mutlu olması için elinden geleni yapar. Bu durumu öğrenen Zeki’nin kardeşi ve arkadaşlarıysa ailenin parasını almak için plan yaparlar. Plana göre Zeki’yi Leyla ile evlendirmeye karar verirler. Zengin bir işadamı gibi davranan Zeki ile Leyla kısa sürede yakınlaşır. Fakat annesine yardım için girdiği bu işte Leyla’ya âşık olan Zeki’nin sırrı er geç ortaya çıkacaktır.

Handan, Turhan’ı sevmektedir. Futbolcu olan Turhan kıt kanaat geçinmekte, tıp fakültesinde okuyan kardeşi Osman’ın masraflarına zorlukla yetişebilmektedir. Bu durumda zengin bir ailenin kızı olan Handan’dan ayrılır. Handan, Turhan’ı kıskandırmak için kardeşi Osman ile ilişki kurar. Fakat Turhan’ı yeniden elde etmeyi başaramayınca ona iftira atarak iki kardeşi birbirine düşürür.